Yazarın bu kitabı yazmaya başlamadan önce maden ocaklarına giderek oradaki yaşamı ve işleyişi inceleyip notlar aldığını ve kitabının da bu titiz çalışmanın sonucu olduğunu okudum birçok yerde, kitabın gerçekçiliğinin size yansımasına bakılırsa bu durum hiç şaşırtıcı gelmiyor.
Kitabı elime alıp da soluksuz ara vermeden okumak benim açımdan mümkün olmadı, çünkü yaşanılan olayları size öyle bir betimlemiş ki yazar siz de sanki o madende çalışan işçilerden birisiniz. Yeri geliyor siz de o toz yığını ve açığa çıkan gazlardan nefes almakta zorlanıyor ve boğulacakmış gibi hissediyorsunuz, yeri geliyor uzun saatlerce çalışmanın ardından kuru ekmekle yapılan bir kahvaltının başına geçiyor ve sırf üzerinize rehavet çökmesin de kazanacağınız iki kuruşu kesmesinler de akşam evinize huzurla döneyim diye alelacele yiyerek kalkıyorsunuz. Bütün hayatınız madene inip çalışmak ve akşam eve dönerken bile ertesi günkü çalışmanızı hesap etmekten öteye gitmiyor, tabii bir de sizi ve tüm mahallenizi kıskacı arasına almış sefalet var. Kucağınızdaki bebeğinizi bile ileride madende çalışacak potansiyel işçi gözüyle görüyorsunuz.
Her zaman filmlerde sıkça karşılaştığımız 'biz farklı dünyaların insanıyız' cümlesindeki o farklı hayatları bu kitapta tam anlamıyla görüyorsunuz. Bir yanda madende çocuklarıyla çalışıp bir kuru ekmek yiyerek karnını doyurmaktan başka bir gayesi olmayan bir yaşam; diğer yanda ise bu insanların refah içinde gayet güzel şartlarda yaşadığına kendini inandırmış ve gününü gün eden maden sahipleri ve aileleri. Bu iki uçlarda yaşamın hırs, öfke, açlık, kıskançlık ve daha bir sürü insani duygularla nasıl karşı karşıya geldiğini ve ölümden başka bir kurtuluş yolu kalmayan insanların nasıl korkusuz ve insanlıktan çıkabilecek davranışlar sergileyebileceğini net göreceksiniz ama inanmak istemeyeceksiniz.
Toplumun aksak yönlerini, ahlaki değerlerin koşullara göre değişkenliğini, yozlaşmış ve karmaşık ikili ilişkileri, insanların çıkarcı ilişkilerini ve birçok sosyal, ekonomik ve psikolojik açıdan zamanın hayat koşullarına dair ayrıntılara satırlarda rastlıyorsunuz. İlk başlarda insanların kaba hal ve tavırları, konuşmaları sizi rahatsız etse de o koşullar altında kendilerini korumak adına bir savunma mekanizması gerçekleştirdiklerini düşünmeden edemedim. Yüreğiniz nasır tutmalı ki o yaşanılanları aklınızı kaybetmeden savuşturup yaşamınıza -ki ne kadar yaşamak denirse- devam edin.
"Ve Voreux yırtıcı bir hayvan gibi, içinde bulunduğu çukura çökmüş, midesine indirdiği insanları sindirmeye uğraşıyor, gittikçe daha derin, daha uzun soluyordu." bu cümleyi okuduğumda aslında bu romanı bu kadar etkileyici kılanın hala birçok kişinin adının farklı olduğu madenlerin midesinde bir yaşam mücadelesi verdiğini bilmek, sadece kurguydu diyerek kitabı rafa kaldıramamak.
Kısacası tavsiye ederim.