2 Ocak 2019 Çarşamba

Stanislaw Lem'den Solaris


Bilimkurgu adına okuduğum eser sayısı bir elin parmaklarını geçmez, son zamanlarda farklı türlere ağırlık vermek istediğim için bu kitapla bir minik bir adım atayım demiştim, iyi ki de demişim.

Konusu; Kris Kelvin, Solaris'in yüzeyindeki okyanus üzerinde araştırma yapmak ve evreni anlamak üzere bu gezegene gelir. Bu gezegende yalnız değildir, ondan önce gönderilmiş bilim insanları da bulunmaktadır, fakat onlardan birini oraya vardığı zaman ölü bulur, diğer bilim insanları da garip davranmaktadır, hiçbiri olan biteni anlatmak için istekli görünmez. Bir de üzerine garip sesler ve geçmişten gelen acı deneyimler eklenir. Kris, olan biteni anlayabilecek midir? 

Merak uyandırıcı bir giriş oldu bence. :) 
 
Kitaba başlamadan önce konuyu okuyunca aklımda bol macera, gizem, bilinmeyen ya da tanımlanması güç olaylar vardı açıkçası. :) Her ne kadar abarttığım kadar olmasa da bu duyguları da yaşadım, hatta bazı yerlerde ciddi manada gerildiğimi de hissettim, aynı korku filmlerinde gösterilen ortamda kesin şimdi kötü bir şey olacak hissini yaşar ve tedirgin beklersiniz ya aynı o kıvama geldiğim satırlar vardı. 

Benim için sürpriz olan ise; felsefi ve psikolojik yönden doyurucu düşüncelerin satırlarda hayat bulmasıydı. Okurken birçok soru sorarken buluyorsunuz kendinizi ve onlara cevap vermeye çalışıyorsunuz. Kitabın bütünü akıcı ve anlatımı anlaşılır bir şekilde ilerliyor, her ne kadar gezegenler ve okyanuslar üzerine bazen teknik bilgilerle sizi zorlasa da araştırmaların gidişatını en anlaşılır bir şekilde ifade etmediğini söylemek haksızlık olur diye düşünüyorum. Bazı yerlerde olayın geride kalması ve sorgulayıcı düşünceler üzerinde kitabın ilerlemesi birçok yerde durağanlığa da sebep oluyor, bunu belirtme sebebim ise konusundan bahsederken ifade ettiğim gizem, merak olgusunun bu düşünceler arasında yedirilmiş olması, bir solukta okuyayım bir sürü aksiyon olsun diye ele alınırsa hayal  kırıklığına uğramak kaçınılmaz olabilir. 

Benim için güzel bir yolculuktu, altını çizdiğim birçok satır oldu, filmini de en kısa zamanda izlemeyi düşünüyorum. Hatta bazı satırlar şu şekildeydi:

Bilinç olmadan düşüncenin olması olanaklı mıydı? Ayrıca, okyanusta gözlenen süreçlere düşünce sözcüğünü kim yakıştırabilirdi? Peki herhangi bir dağ yalnız koca bir taş mıydı acaba? Gezegen dev bir dağ mıydı yoksa? Terminoloji hangisi olursa olsun, karşı karşıya olunan yeni ölçek, yeni normların ve yeni olguların önünü açtı. (syf. 33)

Katlanmış paraşütün kasnaklarına çöktüm, başımı ellerimin arasına aldım. Neye uğradığıma şaşırmıştım. Düşüncelerimin dizgini kopmuştu. Ne oluyordu bana? Eğer aklımı kaçırıyorduysam, ne kadar çabuk bilincimi yitirsem o kadar iyiydi. Birden yok oluvermek düşüncesi anlatılamaz ama hiç de gerçekçi olmayan bir umut uyandırdı içimde. (syf. 58)

İnsanoğlu başka dünyalar, başka uygarlıklar bulmak için yola düşmüştü ama karanlık geçitlerde gizli bölmelerden oluşan kendi öz labirentini tanımamış, kendi mühürlediği kapıların ardında neler yattığını bulup çıkaramamıştı. (syf. 181)


*Alıntılar; İletişim Yayınlarının 2015 senesindeki VIII. basıma aittir.

4 yorum:

  1. Faydalı bilgiler için çok teşekkür ederim. Bilim kurgu beni her zaman cezbetmiştir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de yeni yeni okumayı artırdığım bir alan, çok teşekkürler.

      Sil
  2. Bilim kurgu yazmak, yazarken okuru derin düşüncelere sevk etmek gerçek anlamda zeka istiyor. Aşk kitabı yazarak insanları duygudan duyguya sureklemek gibi degil mesela. Düşünülmeyeni belki de olmayanı düşündurtmek zor. Bu konunun en iyisi bence Asimov ama kitabı o kadar güzel anlatmışsin ki keşke daha uzun yazsaymış dedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de öyle, var olanı anlatmak hissettirmek daha kolay. Bir de okurken okuyucuyu da aktif tutan bir tür, açıkçası okurken siz de bir sürü olasılık düşünebiliyorsunuz, hayallerin özgür olmasını seviyorum. Asimov'u sizin blog yazınızda görüp not almıştım, mutlaka okuyacağım.. Önerilere her zaman açığım. :).

      Sil

Diğerlerinden Daima Bir Adım Önde Olanlar :)