7 Ağustos 2019 Çarşamba

Paola Peretti'den Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe




Mafalda, kalın bir gözlük takan, okuması gereken bir şeyler olduğunda kendi tabiriyle Sherlock büyütecinden yardım alan, okulun girişindeki en sevdiği kiraz ağacına tırmanmaktan mutluluk duyan, sevdiği kedisinden bir an olsun ayrılmak istemeyen, kendisi ve yetişkinler üzerine aklında bir sürü cevaplanmayı bekleyen sorusu olan henüz 9 yaşında bir kızdır. 

Mafalda, Stargardt hastalığı nedeniyle birkaç ay içerisinde görme yetisini kaybedecektir, tamamen karanlıkta kalma fikri onu korkutmaktadır ve bunun üstesinden gelmek için yapmaktan keyif aldığı ve ilerde yapamayacağını düşündüğü şeyleri günlüğüne yazmaya başlar: Futbol oynamak, yıldızları saymak, yakın bir arkadaşa sahip olmak gibi.

Kitap sonuna kadar Mafalda ile siz de bu korkuyla yüzleşecek ve onun sonunda nasıl bir karar aldığına tanıklık edeceksiniz. 
Çocuk karakterleri her zaman sevmişimdir. Mafalda, bir çocuğun yüzleşmesinin çok zor olduğu bir hastalığa sahip olsa da yaşının verdiği gibi davranması sizi kitaba daha da yakın hissettiriyor. Aşırı sevinçli halleri, duygusallığı, yetişkinleri ilgilendiren konularda düşüncelerinin masumluğu yazarın karakteri yaşına uygun dille kaleme aldığını hissettiriyor. 

Kitabın adından da anlaşıldığı gibi kiraz ağacı önemli bir yere sahip. Konumuz onun etrafında şekilleniyor diyebiliriz. Yazarın okuduğum röportajında, çocukken bahçesinde bu ağaca sahip olduğunu ve bu yüzden kiraz ağacının çocukluğu ve aynı zamanda Mafalda’nın geleceğini sembolize etmesini istediğini belirtmiş. 

Mafalda, Calvino’nun Ağaca Tüneyen Baron kitabını çok seviyor ve sürekli onun içerisindeki karakterle bir nevi konuşuyor, aslında yaşamını o karakterle özdeşleştiriyor diyebiliriz. Bu kitabı seçmesinin sebebi de yazarın da çocukken en sevdiği kitapmış ve güncel, dokunaklı temalara sahip olmasıymış. Bu durumu çok sevdim, bunun gibi Çocuk Kalbi, Küçük Prens gibi başka kitaplardan da bahsedilmiş ve bazı olaylarda onlara atıf yapılmış. Okuduğum kitaplar olduğu için de ayrıca o karakterleri anımsamak güzel oldu. 

Konu itibariyle okurken duygusal yönden bazı satırlarda zorlandım ama minik cesur kahramanım beni birçok konuda çok umutlandırdı, iyi ki okumuşum.

Altını çizdiğim bazı satırlar da şu şekilde:

- Karanlık, içinde insanı yakalayıp sessizce yiyen canavarların olduğu, kapıları ve pencereleri olmayan bir odadır. (syf 9)


- Ağaçta yapmayı en çok sevdiğim şey, yanıma bir çizgi roman alarak ortadan ikiye ayrılıp iki tarafa doğru uzayan bir dalın üzerinde oturarak onu okumaktı. (syf 16)

- Bazı haberler insanın yanında sarılabileceği bir kedi varken verilmeli. (syf 29)


- Arkadaşlık kolay ama aşk, tıpkı gözlerimi kaplayan sis gibi işleri karıştırıyor. (syf 100)


- Aşık olduğun zaman gözlerin daha iyi görmüyor belki ama bir yerlere çarpmaktan daha az korkuyorsun. (syf 127)



*Alıntılar; Timaş Yayınlarının 2019 senesindeki V. Basımına aittir.

4 Ağustos 2019 Pazar

Ian Rankin__Düğümler ve Haçlar (Bir Dedektif John Rebus Polisiyesi #1)



Dedektif John Rebus serisine yolculuğum ilk kitap ile beklediğimden daha iyi bir şekilde başladı. Açıkçası seri hakkında bir bilgim yoktu, abimin böyle bir seri varmış okudun mu şeklinde sohbetinden sonra listeme ekledim. 

Polisiye okumaktan çok keyif alıyorum, özellikle de Sherlock hayranıyımdır, bu kitap tabi ki de biraz daha farklı, şöyle ki ilk sayfalarda Dedektif John Rebus'u tanımaya yönelikti: Hipnozcu Michael adında bir kardeşi olması, eskiden asker olması, bir polis teşkilatında çalışması, inişli çıkışlı bir biten bir evliliğin ardından Samantha adında genç bir kızı olması, kahve ve sigara içmekten keyif alması ama kendini 10 adet sigarayla sınırlaması gibi birçok kişisel bilgi. Bazı anlarda kendisini kötü hissetmesi ve bazı sesler ve anılar hatırlaması ise olayların gidişatı için bize verilen ilk sinyaldi, böylece karakterimizin geçmişini merak etmeye başlıyoruz ve daha duygusal, psikolojik çözümlemelerin olduğu satırlara merhaba diyoruz, ilk kitap olduğu için mi bilmiyorum gerçi, ilerleyen kitaplarla daha da belli olabilir. :)

Konu, ise Edinburg'da iki genç kız kaçırılmış ve ardından cesetlerine ulaşılmıştır, fakat yeterli ipucu yoktur. Seri katil olmasından şüphelenilmektedir. Bu olayları araştırdığı zamanda ayrıca Dedektif Rebus'un evine gizemli mektuplar gelmektedir. Bu mektupların ölümlerle ilgisi var mı, Rebus'a aslında bir mesaj mı verilmek isteniyor yoksa içi boş gereksiz mektuplardan sadece birkaçı mı? Kitabın, sonunda bu sorularımızın cevaplarını alıyoruz. :) 

Olayların hemen oldu bittiye getirilmeyip süreci yaymalarını ve Dedektif Rebus ile caddelerde yürümeyi ve barlarda o içerken etrafa kısa bakış atmayı, yaşam tarzlarını gözlemlemeyi çok sevdim. Kafamda yaşayan bir Edinburg canlandırmış oldum. :)

Ve son olarak tabi ki katilin kim olduğu çok çabuk ortaya çıkıyor ama bu beni rahatsız etmedi çünkü kim olduğundan çok neden böyle bir şey yaptığına odaklandığımdan ve cevabı merak ettiğimden yine heyecanım sürdü. :)

Altını çizdiğim bazı satırlar:

- (+) Karakol ne durumda? İşler hâlâ karışık mı? 
   (-) Birkaçını elimizden kaçırıyoruz, ama basına yansımıyor. Birkaçını yakalıyoruz ve haber oluyor. Yani, her zamanki gibi. (syf 15)


- En sevdiği ve yılda en az bir kez başvurduğu kitapsa Suç ve Ceza'ydı. Keşke modern katiller vicdanlarını daha sık sergileseler, diye düşünürdü. (syf 50)


- Kendisini ucuz bir gerilim romanındaki dedektif gibi hissediyordu; keşke son sayfayı açıp da tüm bu karmaşaya, ölümlere, çılgınlığa ve kulaklarındaki uğuldamaya bir son verebilseydi. (syf 111)


- Bu kadar kuvvetli bir gerçekliğe tutunmak kolay değildi. İnsanı koruyacak bir kalkan ortaya çıkıyordu: Bir çöküntü kalkanı, unutma kalkanı... Gülmek ve unutmak... (syf 236)


- İnsan akıldışıyla karşılaştığında, akılcılık en büyük düşmanı oluyordu. (syf 242)



*Alıntılar; Alfa Yayınevi 2018 senesinin I. Basımına aittir.

Diğerlerinden Daima Bir Adım Önde Olanlar :)